okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün127
mod_vvisit_counterDün654
mod_vvisit_counterBu hafta781
mod_vvisit_counterBu ay13470
mod_vvisit_counterHepsi1854250

Derkenar (44)

Yaşar Kutluay… 1931 Silifke doğumlu. Cumhuriyet ideolojisinin muradına uygun din anlayışının ( yani Protestan İslam’ın ) inşa ve ikamesi için 1949’da açılan Ankara İlahiyat fakültesinin ilk öğrencilerinden… Mezun olduktan sonra Ankara İmam Hatip Lisesi’nde on ay kadar öğretmenlik yapıyor. 1954’te mezun olduğu üniversitede Yusuf Ziya Yörükan’ın başında olduğu İslam Mezhepleri Tarihi Kürsüsü’nde asistanlığa başlıyor. 1958’de “İslam’da İtikadi Mezheplerin Doğuşu” başlıklı teziyle doktor oluyor. Arapça-İbranice-İngilizce-İtalyanca biliyor… 27 Mayıs 1960 İhtilali’nin ertesinde, askerlerin talimatıyla, diyanete hazırlatılan Kur’an’ı Kerim tercümesine Hüseyin Atay’la birlikte emek veriyor. (Bu ikili daha sonra İbranice öğrenmeleri için İsrail’e gönderilecektir.) Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleriyle ilgileniyor ve bu faaliyetlere karşı mukavemet hattını tahkim için,yetkililere, Yahudi-Hıristiyan inançlarının iyi bilinmesi gerektiğini salık veriyor. Cumhuriyetin ulus inşa etme (homojenleştirme/mütecanisleştirme) projesine katkı amaçlı olsa gerek “Yahudi Milliyetçiliğinden Alacağımız Dersler” başlıklı makale bile yazıyor. (Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi/Yaşar Kutluay maddesi/Ek-II.Cilt/ Syf. 97-98)

Kutluay’ı emsalleri arasında farklı kılan, Yahudilik-Siyonizm konusunu ilk defa akademinin gündemine taşıması… Doçentlik tezi ilginç: “ İslam Mezhepleri ve Yahudi Mezhepleri ve Mukayeseleri”… Bilimsel araştırmalar için 1966’da gittiği İngiltere’de Siyonizmin ideologlarından Dr.Theodor Herzl’in hatıratıyla karşılaşıyor. Hatıratın Osmanlı Türkiye’sini ilgilendiren bölümlerini “Siyonizm ve Türkiye” başlığıyla kitaplaştırıyor (1967) . Kitabın tercüme ve basım sürecinde İsrail’in Türkiye Büyükelçiliği’nin dikkatini çekiyor…Çeşitli baskılara maruz kalıyor ve fakat neşretmekten vazgeçmiyor. 1969’da,henüz 38 yaşındayken, esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluyor. Bir grup arkadaşıyla çıktığı Akdeniz gezisinde bindikleri balıkçı motorunun alabora olduğu söyleniyor ancak cesetlere bir türlü ulaşılamıyor. Kardeşi M. Kamil Kutluay, Pınar Yayınları tarafından mayıs 2021’de ikinci baskısı yapılan “Siyonizm ve Türkiye” kitabına yazdığı önsözde bu olayın hala aydınlatılamadığına dikkat çekiyor… Kıbrıs Rum Kesimi ve İngiltere’nin olayda parmağı olabileceği imasında bulunuyor… Dücane Cündioğlu da mart 2004’te yayımlanan “Ara Sokakların Tarihi” adlı kitabında “Bir Adam,Bir Kitap ve Bir Ölüm” başlığı altında Kutluay’ın gizemli ölümüne dikkat çekmiş ve onun Yahudilik-Siyonizm konusundaki akademik ilgisinin/çabasının neden geliştirilemediğini sorgulamıştır. (Bkz. Dücane Cündioğlu/Arasokakların Tarihi/Gelenek Yay./s.261-264/II.Baskı/2004)

Pekiyi neden Türkiye akademisi Kemalist bir ilahiyatçının (Yaşar Kutluay’ın) Yahudilik-Siyonizm odaklı çalışmalarını bir ileri safhaya taşı/ya/madı ? Korku mu? İlgisizlik mi? Merak yoksu(n/l)luğu mu? Kasıt mı ? Halihazırda yüzden fazla ilahiyat fakültemiz olmasına rağmen hala Yahudilik-Siyonizm konusunda ihtisas sahibi (otorite) diyebileceğimiz isimlerden, ne yazık ki, yoksunuz. Asırlarca Yahudi-Hıristiyan milletiyle iç içe yaşayan bir ülke olarak hiç değilse bir fakültemizin İbranice-Latince-Arapça dillerinde “Yahudi-Hıristiyan Araştırmaları”na odaklanması gerekmez miydi? Kaldı ki tepeden tırnağa Judeo-Hıristiyan kodlarla mücehhez modern paradigmanın anlaşılması için bu çalışma zaruridir. (TDV İslam Ansiklopedisi’nin, tüm bileşenleriyle birlikte, tafsilatlı Yahudilik-Siyonizm maddesi mühimdir elbette. Fakat burada da teo-politik/siyasi boyut doyurucu değildir. ) YÖK’ün Ulusal Tez Arşivine “Siyonizm” maddesini yazdığımızda karşımıza 16 tane tez çıkıyor. Bunlardan sadece bir tanesi doktora çalışması… Başlığı: “Etnosembolizm yaklaşımı bağlamında Siyonizm ve Kudüs'ün Musevileştirilmesi (1881-1949)” Sözünü ettiğim tezlerin en eskisi ise 1987 tarihli. Onun başlığı ise “ Sosyolojik Açıdan Siyonizm ve Filistin Göçü”… 1987 ‘den 2004’e kadar “Siyonizm” başlıklı başkaca tez çalışması yok. Neden acaba? 1990’ların başında Sovyetler dağılınca NATO’nun yeni konsepti “dinler arası diyalog” eksenli çalışmaların öne çıkarılmasını (da) öneriyordu. M. Nuri Yılmaz ve Ali Bardakoğlu’nun başkanlığı döneminde diyanet (yanına) dönemin gözde cemaatini de alarak çok emek verdiler diyalog için… Emeğin semeresi Türkiye-İsrail ilişkilerine “altın çağ“ olarak yansıdı. ( Bu arada arşive girmeyen tezler var mı bilmiyorum. Paylaştığım veriler halihazırda faal olan arşiv verileridir. Bkz. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/)

Kudüs duyarlılığı yüksek muhafazakar/mütedeyyin havzalar da Yahudilik-Siyonizm konusuna ilgisizdir ne yazık ki... İlgileri hissiyat düzeyinden öteye gidememekte, ilmi-entelektüel yoğunluk/derinlik çoğu zaman es geçilmektedir. Bu nedenle uzun erimli-nitelikli çalışmalar yerine günü kurtarmaya dönük, popülist, hamaset dozu yüksek söylem ve eylemlerle yetinilmekte… Hissiyat/hamaset eksenli yaklaşıma yakın tarihimizin maruf simalarından Şevket Eygi-Kadir Mısıroğlu-Necip Fazıl- Cevat Rıfat Atilhan isimleri zikredilebilir. Bunlar arasında Cevat Rıfat Atilhan’a özel olarak değinmekte fayda var. Kendisi milli mücadele yıllarında gösterdiği çabadan dolayı askeri erkan tarafından “milis orgeneralliğe” terfi ettirilmiş… Anlıyoruz ki siyonizmin hissiyat düzeyinde de olsa gündem yapılmasında cihet-i askeriyenin rolü hayatidir. Ancak Atilhan meseleyi yüzeysel-duygusal ve komplocu bağlamda işleyerek kendisinden sonrakilere kötü bir miras bırakacaktır. Kim bilir belki de bu miras “bilinçli” bir tercihin sonucudur. Hissiyat düzeyinde bir tepkinin sistemin genel işleyişine zararı yoktur çünkü… Sağ/muhafazakar siyasi çizgi Atilhan’ın mirasını olduğu gibi devralacaktır. Bu çizgi içinden bir tane bile Yahudilik-Siyonizm mütehassısı çıkmayacaktır. Çıkmadığı içindir ki, İsrail, küresel arenadaki meşruiyetini ve Ortadoğu’daki mevcudiyetini, Türkiye özelinde, bu sağ/muhafazakar siyasetle işbirliği yaparak tahkim edecektir. Bir dönem (özellikle 1970’li yıllar) Sol da ilgilenecektir Filistinle… Yabana atılır bir ilgi değildir üstelik bu… Onlarca Türkiyeli solcu can verecektir İsrail’e karşı Filistin cephesinde… İsrail’in İstanbul başkonsolusu kaçırılacak ve infaz edilecektir… Sol’un Filistin ilgisi FKÖ’nün Sovyetlerle olan ideolojik ünsiyetinden dolayıdır…

Akademik ilgisizlik dergilere de yansımıştır. Ekserisi “Siyonizm” dosya konulu bir sayı çıkar/a/mamıştır. Yirmi yedi yıllık Doğu-Batı Dergisi, otuz yıllık Cogito Dergisi ( ki bu dergi 101.sayısını ırkçılığa ayırmasına rağmen Siyonizme değinmemiştir.) , kırk yedi yıllık Toplum-Bilim Dergisi , otuz üç yıllık Tezkire Dergisi vb. ( Not: Tezkire Dergisi 51.sayısında “I.Dünya Savaşının 100.yılı ve Filistin Davası” başlıklı bir dosyayla çıkıyor okuyucularının karşısına. Siyonizmle dolaylı ilgilisi bakımından dikkate değer. ) Bir istisna olarak Birikim Dergisi zikredilebilir. 186.sayısının (2004) dosya konusu “Anti-Semitizm ve Siyonizm” dir. Sosyalist zaviyeden bir çözümleme denemesi… Otuz yılı aşkındır yayın hayatında olan Umran ve Haksöz dergileri ise Filistin direnişini sürekli gündemde tutarak sahih bir duyarlılık inşasına öncülük etmişlerdir. Henüz çok genç olan Teklif Dergisi de 14.sayısını “Gazze’den Sonra” dosya konusuyla neşretmiştir.

Üniversitelerimiz ise lal olmuştur adeta… Harward rektörünün başına gelenler ya da aralarında Jurgen Habermas’ın da olduğu bir grup akademisyenin imzaladığı bildiri veya Slavoj Zizek’in ürkek tutumu bu lal oluşun neden/ler/i arasında zikredilebilir (mi) ? Bilmiyoruz… Ama anti-semitizm etiketi yememek için akademimizin haddinden fazla titizlendiği (aslında korktuğu) de/da gerçek… Artuklu Üniversitesi’nin 18-24 Nisan 2024’te yapacağı “Akademi ve Siyonizm: Baskılar-Korkular ve İtirazlar” başlıklı sempozyum muhtemelen bu dilsizleşmeyi (de) masaya yatıracak.

Egosantrik şairimiz İsmet Özel 7 Ekim’in üzerinden yaklaşık beş ay geçtikten sonra, Ukrayna-Rusya savaşına da atıfta bulunarak, gündemine aldı Gazze direnişini… Hem de ne alış… Çarlık Rusya’sının Batı’ya hocalık yapma konumuna talip olduğu için “gıpta edilecek” (seviyeye) eriştiğine dikkat çeken Özel, Gazze direnişini “birkaç bin Arap’ın” İsrail’in dünya siyasetindeki oyunlarına verdiği cevap olarak niteledi… Yani ortalama bir ulusalcı gibi konuştu/yazdı… Oysa ki “kafirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk denir” iddiasına sadık kalsaydı (bile) Filistin/Gazze direnişi hakkında daha sahici cümleler kurabilir (hatta) şiiriyle savaşa katılabilirdi. Ama O, direnişi “Araplık” bağlamına hapsederek kendi iddiasını (bile) boşa düşürdü. ( Özel’in ilgili yazısı için bkz. https://www.istiklalmarsidernegi.org.tr /IsmetOzel?Id= 211&KatId=7)

 

Şiiriyle savaşa katılan bir şairin (Nizar Kabbani’nin) 15 Nisan 1997’de Londra’da yazdığı “Ben Terörizmden Yanayım” adlı uzun şiirinden kısa bir bölümü alıntılayarak yazıyı toparlayalım:

 

Bizi terörizmle suçluyorlar

reddediyoruz diye yeryüzünden kazınmayı

Moğolların, Yahudilerin ve Barbarların ellerinde,

bir taş attık diye

Güvenlik Konseyi’nin camına,

Sezarların Sezarı

Oradan kendi istediğini aldıktan sonra.

Bizi terörizmle suçluyorlar

reddediyoruz diye kurtlarla masaya oturmayı

bir orospuyla el sıkışmayı

Bizi terörizmle suçluyorlar

savunuyoruz diye ülkemizi

tozun onurunu

başkaldırdık diye insanların

ve kendimizin

ırzına geçilmesine.

Koruyoruz diye,çöllerimizdeki

son palmiye ağaçlarını

semalarımızdaki son yıldızları

isimlerimizdeki son heceyi

analarımızın memelerindeki son sütü.

Eğer buysa günahımız,

ne güzel şey bu terörizm.

Ben terörizmden yanayım

kurtarabiliyorsa bir halkı

zorbalardan ve zorbalıktan

kurtarabiliyorsa insanı

insanın acımasız mezaliminden

geri getirebiliyorsa limonu zeytin ağacını

ve götürebiliyorsa kuşları Lübnan’ın güneyine

Gülmeyi de Golan tepelerine.

Ben terörizmden yanayım

kurtarabiliyorsa beni

Yehuda Sezarından

Roma Sezarından

(Şiirin tamamı için bkz. Tarık Ali/Bush Bağdat’ta:Irak’ın Yeniden Sömürgeleştirilmesi /Agora Yay./ Çev. Osman Akınhay/ I.Baskı/Syf.10-17/İst.2003

 

Hamas’ın (İzzettin Kassam’ın) 7 ekim taarruzuna kadar, Türkiye’nin de dolaylı olarak müzaheret ettiği “Abraham Anlaşmaları”nın Ortadoğu’nun geleceğine nasıl etki edeceğine dair akademik-entelektüel düzeyde (kamuoyu farkındalığı oluşturacak) vasıflı bilgiye sahip değildik. Gerçi hala değiliz… Ama (az da olsa) konuya temas eden yazılara/makalelere rastlıyoruz. Bu da bir gelişme sayılabilir… Halbuki direniş bu anlaşmaların nereye evirileceğini çok iyi biliyordu. Hazırlığını da ona göre yapmıştı. Direnişin çok güçlü bir ilmi-entelektüel zemini olduğunu ve sahadaki örgütlü-teşkilatlı mücadelesinin bu zeminden ilham aldığını görmezden gelen (tüm) çözümlemeler zaafla malül olmaktan kurtulamayacaktır.

 

12/04/2024

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

 

 


AddThis