Ulus Devletin Geleceği:Salata mı Olacağız? Aşure mi?

            

İslam Düşüncesi dersleri kapsamında, bu yıl aylık periyotlarla geleceğin felsefesine ilişkin çözümlemeler yapma arzusundayız. Bu çerçevede ilk dersimizin konusu hepimizi yakından ilgilendiren “Ulus-Devlet Paradigması ve Geleceği” hakkındaydı. İstisnasız hepimizin zihin dünyasını iğdiş eden ve şayet eleştirel bir dikkat ve deruni bir farkındalık bilinci geliştirmezsek iğdiş etmeye devam edecek olan bir bela/musibet olarak ulus devleti teşrih masasına yatırmanın önemli olduğunu düşünüyorum.Bu bağlamda dersimizde öne çıkan bazı başlıkları konuya ilgi duyanların nazar-dikkat/ler/ine arz etmek isterim.

a)1648 Westphalia sürecinin uluslararası ilişkiler literatürüne olan katkısı

b) Westphalia sürecinde ortaya çıkan “tolerans” kavramının Avrupa içi etnik ve mezhebi kimlik inşasında oynağı rol ve bu kavramın Müslüman toplumlar tarafından ithal edilme süreci

c) Burjuva öncülüğünde gelişen merkantilist ekonominin kapitalizme evrilme süreci

d) Mekanın ideolojik yorumunun tarihsel arka planı

e) Mekanı ve içinde yaşayanları belli bir etnik kimlik ve bu kimliğin kültürel kodlarına uygun din diliyle şekillendirmenin Müslüman dünyadaki izdüşümleri(Türk İslamı,Kürt İslamı,Arap İslamı,Fars İslamı v.b)

f)Avrupa özelinde yaşanan bilim-din çatışmasının kaynaklık ettiği seküler paradigma ve bu paradigmanın epistemolojik yansımaları

g)Ulus devletin ihtiyaç duyduğu seküler bilginin üretilmesinde üniversitenin oynadığı rol(modern dönemin kiliseleri olarak üniversiteler)

h)Üniversitede üretilen bilginin din diline etkileri,ilahiyat fakültelerinin şarkiyat enstitüleri gibi çalışması

 

 

Dersimizin ikinci bölümünde küreselleşme realitesinin ulus devletin sağlam surlarında açtığı gediklere işaret edilerek, salata ve aşure metaforu üzerinden çözümleme yapıldı. Bu bağlamda;

 

  1. Küreselleşme aracılığıyla yayılan bilginin, ulus devletin karakterine vurduğu öldürücü darbeler
  2. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden kurtulmak için bütün ulus devletlerin(ve pek tabi ki Türkiye'nin) milliyetçi ideolojilerden medet umduğu ve “yerlilik””millilik” gibi klişeleri terviç ettiği
  3. Küre ölçeğinde yayılan liberal/neo-liberal değerlerin ve dilin, ulus devletleri totaliter olmaya zorladığı(!) ve bu durumun özellikle kentli genç kuşaklar tarafından özgürlük karşıtlığı olarak yorumlanması 
  4. Küre ölçeğinde etkili olan şirketlerin,ulus-devletlerin sınırlarını ihlal ettiği ve teritoryal bağımsızlığın anlamsızlaştığı(demokrasinin şirketokrasiye dönüşmesi)
  5. Salata metaforundan mülhem; her etnik/mezhebi/meşrebi/folklorik unsurların kendi müstakil kimlikleriyle siyasal/iktisadi/askeri/akademik olarak var olmalarının liberal/neo-liberal havzalar tarafından desteklenmesi;bu vesileyle ultra-mikro ölçekli yapılanmaların özendirilmesi;böylece ulus-devletin egemenlik alanı daraltılarak daha geniş anlamda bir “panoptik” iktidarın önünün açılması ve bu iktidarın ulus-devletleri taviz vermeye zorlaması
  6. Aşure metaforundan mülhem; bütün kimliklerin müstakil değerleriyle varlığının kabulü ve bu varoluşun bir “üst kimlik” altında birleşerek “uyumlu/lezzetli” bir müstakil birliğe ve bütünlüğe kavuşması(vahdet). Üst kimlik inşasında referans alınacak değerler sisteminin ne olması gerektiği (aşureyi oluşturacak "el" hangi değer/ler sisteminden ilham alacak?)
  7. Başlangıçta bir İslam devleti olarak kurulmasına rağmen, kendisini bir ulus devlet olarak konumlandıran Türkiye’nin, bu konumunu gözden geçirmedikçe veya ulus devlet paradigmasıyla hesaplaşmadıkça, uzun olmayan bir zaman diliminde, bölgesel konjonktürün de zorlamasıyla,ciddi sorunlarla karşı karşıya geleceği ve hatta geldiği
  8. Suriye özelinde yeni bir ulus devlet ihdas etmenin Türkiye ve İran gibi çok kültürlü/etnili toplumlarda yansımalarının olacağı; bu ülkelerin,oluşması muhtemel ulus devlet/ler/e engel olmasının "teorik açıdan" mümkün olmadığı;baskı ve şiddet yoluyla belki sürecin tehir edilebileceği ve fakat seküler bilginin rehberliğinde "müstakil kimlik" inşasının hız kesmeden devam edeceği
  9. Türkiye’de halihazırda cari olan ittihatçı siyasal dilin hamasi ve popülist karakterinden beri olmanın elzem olduğu;aksi taktirde 20.yüzyılın başında olduğu gibi bu dilin Müslüman halklara çok büyük buhranlar yaşatacağı

gibi hususlara dikkat çekilerek ders nihayete erdirildi.

 

 

NOT: Kasım ayında yapılacak derste “Post-Kolonyal Dilin Bariyerlerini Yıkmak “ başlığı teşrih masasına yatırılacak.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis