Bir Adam Girdi Şehre Koşarak
Yakasına yapışan cümleleri yazmış bu kitaba , Tarık Tufan. Elinden bir türlü kurtulamadığı , içini yiyip bitiren ve belkide yazdıkça yakasını bırakacağı sandığı cümleler kurmuş.
Kapitalizmin yüreğinde açtığı derin yaraların acısını anlatmış , hiç geçmeyeceğini düşündüğü acılarını.
Naif ve nazik dilini önce gündelikçi kadınlara giydirmiş , sonra da pazar yerlerinden artık toplayanlara. Bunları yazarken birşeylerden rahatsız , Tufan. Ve yine birşeylerin yolunda olmadığı kanaatinde.
''Bu ülkenin dününe ait ne varsa bir an için unutsak '' derken bile aslında kastettiği şey işte bu rahatsızlığı . Belki dünyanın belki de insanların bu denli vurdumduymaz oluşu . Yazdıklarının ilkiydi Anna .. Pervasızca '' gidelim buralardan Anna '' deyişleri bile bundandı .
Kudüs de var ! Kudüs sokaklarında koşuşturan çocukların nefessiz kalıp bir kenara yığılması . Aslında sadece Kudüs değil bir çok şey var . Anna'dan tarhana çorbasına , Sartre'dan Paul Virilio'ya , pazardan alış veriş merkezine , Zinnureyn'den Hattab’ın oğluna , kış gecelerinden yazın kavurucu sıcaklarına , anneden babaya kadar bir çok şey .
Dar bir yolu yok bu kitabın . Alabildiğine enli , alabildiğine kapsamlı .
Amacını kendisinin de belirttiği gibi '' En çok tekrarladıklarım en çok ihtiyaç duyduklarımdır. / Bir küçük gazete haberini, bir film sahnesini , yolda gördüğüm insanları yazdım ''
Sıcak tarhana çorbasını hatırlatıyor sık sık .Tarhana çorbası tadındaki bu kitap...
Meryem AKTAŞ