okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün152
mod_vvisit_counterDün867
mod_vvisit_counterBu hafta2192
mod_vvisit_counterBu ay12423
mod_vvisit_counterHepsi1839432

Müslümanların Rönesansa Katkısı

 

Müslümanların bilim ve düşünce dünyasına katkıları uzun yıllardan beri tartışma konusudur. Egemen söylem, Müslümanların herhangi bir katkı yapmadıkları veya en iyi ihtimalle aktarıcı rolü oynadıkları şeklindedir. Son yıllarda Batı bilim-düşünce dünyasında öne çıkan bazı vicdan sahibi entelektüellerce (Jack Goody,John Hobson,Frederic Starr gibi) bu söylem tersine çevrilmeye çalışılsa da, hala etkisini sürdürmektedir. Hatta Müslüman toplumların bir kısım aydın/entelektüel/bürokrat kesimleri tarafından da benimsenmiş/kanıksanmıştır.

Sözünü ettiğimiz bu perspektifin(yani Müslümanların bilim-düşünce alanında katkı sunmadığı algısının) egemenliğini sağlamak için oldukça ciddi çalışmalar yapıldı elbette. İçeriden devşirilen bürokrat ve entelektüellere kendi tarihlerinin ilkel ve barbar olduğu, tarihin ilerlemeci bir çizgide hep ileriye doğru hareket ettiği, 17.yüzyıl ürünü bilimsel bilginin yanılmazlığı ve vahye dayalı bilincin itaatkar ve düşünce üretemeyen olduğuna dair yeni bir yaklaşım biçimi zerk edildi. Bu yaklaşım biçimine göre insanlığın hayrına olan her şeyin ilk kaynağı Antik Yunan/Grek kültürüydü. Bu kültür Roma ve Hıristiyanlıkla temas kurarak yürüyüşünü devam ettirmiş, sonrasında kısa süreli bir İslam dönemi ortaya çıkmış ve hemen ardından Rönesans ve reform süreciyle aydınlanmaya giden yol açılmış ve nihayetinde bilim devrimiyle de kemale ermiştir. Müslümanlar bu tarihsel süreçte yalnızca Grek/Roma kültürünün İspanya(Endülüs) üzerinden Avrupa’ya akışını sağlamış, yani bir tür postacı işlevi görmüştür. İslam sami dil ailesine mensubiyeti ve Hicaz Yarımadası’nın kabilevi/çölsel kültürünün ürünü olmaklığı itibariyle zaten bilim ve düşünce yapmaya muktedir değildir(!)

Yine bu yaklaşımın zorunlu sonucu olarak Müslümanların oluşturduğu geleneksel birikim ve medeniyet nişaneleri büyük oranda başka uygarlık havzalarından etkilenmenin sonucudur. Demek ki Müslümanlar kendilerine özgü ve özgün bir perspektif geliştirememişler,hep başkalarından etkilenmişlerdir(!) Örneğin devlet yönetimine ilişkin bazı uygulamaları İran’dan, felsefeyi ve bilimi Yunan’dan, hukuku Roma’dan, tasavvufu Hint’ten,teknik alandaki yenilikleri ise Çin’den almışlardır. Batılı tarih felsefecileri tarafından inşa edilen bu yaklaşım,her nedense Hıristiyanlık için kopkoyu bir karanlık anlamına gelen Ortaçağ’ı görmezden gelir. Bu görmezden gelme,Kuzey Avrupalı barbarların henüz İslam İspanya’ya ulaşmazdan evvel kıta Avrupa’sındaki varlıklarının ne anlama geldiğini de sorun etmez. Yine yaklaşık sekiz asır devam eden Endülüs medeniyetinin ilmi/entelektüel zenginliğinin kilise karşıtı örgütlenmeye yaptığı zihinsel katkı da ıskalanır. Henüz Avrupa’da bilim ahlakının olmadığı dönemlerde, Müslüman düşünür/filozof ve ilim adamlarının eserlerinden kaynak göstermeden (sanki kendileri yazmış gibi) Avrupalı bilim adamlarının nasıl faydalandığının da sözü edilmez.Merhum Fuat Sezgin’in dikkat çektiği bu intihal süreci başlı başına bir inceleme konusudur.

Hindistan havzasından Prof. Ahmet İsa’nın “Müslümanların Rönesansa Katkısı” başlıklı çalışması, tam da bu konulara odaklanıyor. Kitabın özgün adı Studies in İslamic Civilization: The Muslim Contribution to the Renaissance. 2010 yılında uluslar arası İslam Düşünce Enstitüsü tarafından basılmış. Türkçeye tercümesi 2011 yılında mahya yayıncılık tarafından yapılmış. Kitabın bendeki üçüncü baskı nüshası 2017 tarihli… Kitabı Türkçeye Emre Miyasoğlu çevirmiş.

Ahmet İsa Afrika ve Ortadoğu edebiyatı alanlarında uzman biri. İlk yaşlarını Güney Afrika’da geçiriyor. Güney Kaliforniya ve Nevada Üniversitesi’nde bulunuyor. 1952-1960 arasında ABD’de çalışıyor ve bu sürede Güney Afrika’daki Müslüman Topluluklardan finansal destek görüyor.1967 de profesör oluyor ve kültürlerarası edebiyat ve yaratıcı yazarlık dersleri veriyor. 1960’ta Kuzey Nevada Müslüman Topluluğu’nu kuruyor. Bu topluluk bugün binlerce üyeye sahip devasa bir organizasyona dönüşmüş. 2003 ‘te Uluslar arası Kuzey Nevada Merkezi tarafından “Nevada’yı ve kültürel çeşitliliğe sahip nüfusunu, ulusal ve uluslar arası topluluklarla birleştirdiği için” Dünya Vatandaşı ünvanına layık görülüyor. Bu kitabı yazma sürecinde Muhammet Esed,İslamil Raci El-Faruki ve Selma Hadra Ceyyusi ile “ilham veren” görüşmeler yapıyor. Esed ve Faruki Türkiyeli okurların yabancısı olmadıkları iki mütefekkir. Esed daha çok Kur’an Mesajı, Yolların Ayrılış Noktasında İslam ve Mekke’ye Giden Yol isimli eserleriyle; Faruki ise Tevhid,İslam Kültür Atlası ve Bilginin İslamileştirilmesi gibi çalışmalarıyla tanınıyor…

Ahmet İsa, kitabın birinci bölümünde İslam’ın tarihteki rolü ve ne anlama geldiğine ilişkin kısa ve öz bir tespitte bulunuyor. Merhum Faruki’den alıntı yaparak güçlendirdiği bu tespite göre İslam, hayata bütünsel bir bakış açısıyla bakan ilerici bir görüş olarak tanımlanmış. Hıristiyanlığın dini-dini olmayan veya ruhani-dünyevi ya da laik-dindar ayrımının İslam’da yeri olmadığına da özellikle dikkat çekilmiş. Laikliği anayasal güvence altına almış Türkiyeli Müslümanlar için oldukça önemli bu tespit üzerinde tefekkür etmekte fayda var. İslam’ın yayılma sürecine de dikkat çekilen bu bölümde,müsteşriklerin İslam’ın kılıçla/zorla/şiddetle yayıldığına dair iddiaları da masaya yatırılmış. Dürüst tüccarlar, adil yöneticiler, bilgiye ve alime verilen değer ve ferdiyete yaptığı yoğun vurgu nedeniyle İslam’ın oldukça hızlı yayıldığına dikkat çekilmiş. Dönemin süper güçleri olarak öne çıkan Roma ve Pers imparatorluklarının gaddarlığı ve sefihçe yaşantıyı özendiren doğalarına dikkatlerimizi çeken yazar, Müslümanların kozmopolit üst kültürün inşasında oynadıkları role ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor.

Hz. Muhammed’in kurduğu ilk İslam toplumunun özelliklerine dair de dikkat çekici tespitler yapan yazar, Medine İslam Toplumunun küçük fakat adalet temelli inşasının Müslümanlara yol gösterici olduğuna işaret ediyor. Burada öne çıkan insan-insan ve insan-evren/tabiat ilişkisinin sonraki devirleri için de yol gösterici olduğuna değinen yazar, mescit/cami merkezli toplumsal yapının dinamizmine ve üretkenliğine odaklanmamızı istiyor. Müslümanların kurdukları şehirleri inceleyen yazar Medine’deki cami/mescit odaklı yapılanmanın model alındığını, Müslümanların kurduğu bütün şehirlerde merkezi rolün camiye verildiğini dikkatlerimize sunuyor. İlim meclislerinin ve medreselerin de cami/mescit etrafında oluştuğunu beyan eden yazar, ilmi çabayı bu kadar önemseyen bir dinin mensupları olarak bugün içinde bulunduğumuz cehaletle yüzleşmeye çağırıyor.

Farklılıkların bir arada barış içinde yaşamasına en büyük desteği İslam’ın verdiğini söyleyen yazar, Hıristiyanlığın ve Museviliğin bu tecrübeden uzak olduğunu ifade ediyor.Gerek Kudüs’ün Hıristiyanlarca ele geçirilmesi sonrasında yaşanan Müslüman ve Yahudi kırımı,gerekse Endülüs’ün 1492 sonrasında İslami aidiyetinden arındırılması sürecinde yaşananlar yazarın tespitini doğruluyor. Nitekim, Kudüs özelinde, hem Hıristiyanlar hem de Museviler en rahat dönemlerini İslam hakimiyeti süresince yaşadılar. Yine Osmanlı Devleti’nin geliştirdiği millet sistemi de, farklılıkların bir arada barış içinde yaşamasını temin etmek bakımından önemli bir tecrübe olarak önümüzde duruyor. Emevi ve Abbasiler döneminde de farklı inanç mensuplarına gösterilen esnekliğe tarih tanıktır. Beyt-ül Hikme de tercüme faaliyetlerini yürütenlerin çoğu Hıristiyandı…

Müslümanların felsefe, filoloji,tıp,şiir ve edebiyat,şehir ve mimari,biyoloji ve hasta bakımı gibi farklı alanlarda ortaya koydukları çaba ve bu çaba/lar/nın ürünlerine ilişkin de oldukça önemli tespitlerin yer aldığı Ahmet İsa’nın bu kitabını, bilim ve düşünce tarihine ilgisi olan herkesin,ama özellikle genç kuşakların, okuması gerekir diye düşünüyorum. Paralel okuma için Hitti’nin Kültürel ve Siyasi İslam Tarihi kitabıyla, Fuat Sezgin Hoca’nın İslam’da Bilim ve Teknik isimli beş ciltlik eserinin özellikle ilk cildini de öneririm.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis
 

Yorum ekle