okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün795
mod_vvisit_counterDün527
mod_vvisit_counterBu hafta1968
mod_vvisit_counterBu ay12199
mod_vvisit_counterHepsi1839208

İslam Deklarasyonu

“Aliye Izzetbegoviç, tek cümleyle Bosna’yı Bosna yapan ruhun kendisine yansıdığı simadır. Begovic’siz Bosna, İslam’sız da Begoviç düşünülemez” diyor yazarın biri, O’nun hayatını konu edindiği kitabında.

İslâm’a gerçek ruhunu kazandıran ilk ve en önemli etken Kur’an-ı Kerim’dir.  Bu hayat kitabını okuyan, idrak eden ve teoride bırakmayıp pratiğe dökenler ise Âlimlerdir. Ya da diğer bir ifade ile “Rabbanî’lerdir.” İşte onlardan birisi de hayatını mücadeleye adamış, İslâm’ın Müslümanlar arasında tebliğ edilmesi için gayret sarf etmiş, inançlı, azimli, mayasını Doğu’dan Mevdudi, Seyyid Kutup, Fazlurrahman ve Muhammed İkbal’in; Batı’dan Bergson, Hegel, Kant ve Spengler gibi filozof ve düşünürlerin yoğurduğu ve “Bilge Kral” ünvanıyla meşhur bulmuş bir şahsiyet: Aliye İzzetbegovic.

Bu yazımızda bu önemli şahsiyetin hayatını incelemeyeceğiz; bilakis sayfa bakımından kısa; lâkin düşünce bakımından kitaplar olabilecek çok önemli eserlerinden birisi, yeryüzündeki tüm Müslümanlara yazılmış İslam Deklarasyonu’nun” analizini yapacağız.

Bilindiği gibi kitap, 70’li yıllarda Bosna’da yazılıyor. O yıllarda Bosna’da bağımsızlık mücadelesi veriliyordu. Müslümanlara ağır işkenceler yapılıyor; mevcut konjöktürü değiştirmek isteyenler ise tutuklanıyordu ve uzun yıllar hapishaneye mahkûm ediliyordu. Bunlardan birisi de hayatıyla, yaşantısıyla tüm Müslümanlara örneklik teşkil eden Aliye İzzetbegoviç’tir. Böylesine zor şartlarda yazılması hasebiyle kitabın ayrı bir önemi var.

Kitabı ellerimiz arasına aldığımızda gözümüze ilk çarpan;
HEDEF
İMİZ:     Müslümanların İslamlaşması
SLOGANIMIZ: 
İnanmak ve mücadele etmek

Diye başlayan önsözdür. Kitap da zaten bu iki cümleyi açıklığa kavuşturmak için yazılmıştır. Bilge Kral bu bildirinin Müslümanların, Gayr-i Müslimlerden üstün olduğunu ispatlamak için değil; Müslümanların uyanışına vesile olması için Müslüman adıyla anılan ama aslında Müslüman kimliği taşımayan, kapitalist, sosyalist ya da Batı felsefesinin ve hayatının kuklası olmuş kişilere yazıldığını belirtir. Yine aynı önsözde Çin, Rusya ve Batılı ülkeler, Müslüman âleminin neresinde hâkim olacakları hususunda mücadele etmekte olduklarını; fakat bütün bu çabaların boşuna olduğunu ve zaferin İslam’ın ve kendisini Allah’a adamışların olacağını bildirmektedir.

Kitap üç başlık altında toplanmıştır:

1-    Müslüman Hakların Geri Kalmışğı

2-    İslamî Düzen

3-    İslamî Düzenin Bugünkü Sorunları

İlk bölümde Müslümanlar arasında büyük tartışmalara yol açan ve hâlen de her kesimin üzerinde fikir beyân ettiği iki kavramı masaya yatırmakta ve iki kavramın pozitif ve negatif yönlerini dile getirmektedir. Bu iki kavram: Muhafazakârlık ve Modernizm’dir. Bu iki düşünceyi Bilge Kral’a göre birer kelimeyle açıklamak gerekirse: “Muhafazâkar=Mistizimz, Modernizm=Saf Batıcılık” diyebiliriz. Çözümün ise bu iki kavramın ortak değerlerde birleştirilmesi gerektiğini; böylece Müslümanları tek safta toplayabileceğini belirtiyor. Yakın tarihimizde büyük reformlar geçirmiş iki devlet misal olarak verilmiştir. Bunlardan birisi olumsuz diğeri ise olumlu manada örnek verilmiştir. Bir tanesi alfabesini tamamen değiştiren, bir gecede âlimleri cahilleştiren ve Batı’yı her yönüyle kabul eden Türkiye; diğer tarafta ise gelenek ile modernizmi birleştirmeyi başaran ve ekonomi alanında çok önemli mesafeler kat eden Japonya. Bilge Kral’ın soru-cevap bir arada bulunduğu sözü ise ne kadar da manidardır: “Ne olduğunu ve köklerinin nereden geldiğini bilmeyen bir ülke, nereye gideceğini ve yüzünü neye doğru çevirmesi gerektiğini bilebilir mi?” Daha sonra ise Müslümanların güçsüz kalmasının nedenleri irdeleniyor ve çözüm yolları okuyucuya sunuluyor. 

Kitabın ikinci bölümü ise “İslamî düzene” ayrılmıştır. İslamî düzen Bilge Kral’a göre: “Din ve kanun, terbiye ve güç, ülkü ve çıkarlar, manevi toplum ve devlet, gönüllülük ve zorlamanın birliğidir.” Burada din kavramı gerektiği gibi açıklanmış ve “Religion (Saf inanç)” sözcüğü ile eşit tutulmamıştır. Bu bölümü Bilge Kral’ın şu sözleriyle özetlemek en doğru olacaktır: “Hayatı sadece din ve dua ile değil, aynı zamanda çalışma ve bilimle tanzim etmek gerektiğine inanan, dünya tasavvurunda ibadethane ile fabrikanın yan yana olması gerektiğine izin vermekle kalmayıp talep eden, insanları sadece terbiye etmek değil aynı zamanda onların dünyadaki hayatlarını kolaylaştırmak gerektiğini düşünen ve bu iki hedefin birbirine kurban edilmesi için hiçbir sebebin bulunmadığı fikrinde olan kimse, o İslâm’a aittir.”

Yine aynı bölümde  “Bizim zamanımızda İslam düzeni /Tezler” başğı altında şu prensipler açığa kavuşturulmuştur: “İnsan ve toplumu, insanların eşitliği, Müslümanların kardeşliği, Müslümanların birliği, Sahiplik, Zekat ve faiz, Cumhuriyetçi yaklaşım, Allah’tan başka ilah yoktur, Eğitim-terbiye, Öğretim, Vicdan özgürlüğü, İslam ve bağımsızlık, Çalışma ve mücadele, Kadın ve aile, Hedef vasıtayı mubah kılmaz, Azınlıklar ve Diğer topluluklar ile olan ilişkiler.”

Son bölüm ise çok önemli kavramların açıklanmasına  ayrılmıştır. Bu önemli kavramlar ise; İslamî düzen, Panislamizm ve ırkçılık, Hristiyanlık ve Yahudilik, kapitalizm ve sosyalizm teşkil etmektedir.

Tüm kitapta Bilge Kral’ın İslam ümmetinin sorunlarına sunduğu çözümler de mevcuttur. Lâkin bütün bu çözümlerin başlangıcı hiç şüphesiz İslam birliği ile olanaklı olmaktadır. İslam düzeninin kapitalizmden, sosyalizmden ya da diğer ideolojilerden farkı, İslam ile diğer semai dinler arasındaki farklar ya da bu dinlerin ortak değerlerde birleşmesinin mümkünlüğü gibi soruların cevaplarını  da bu hacimce küçük fakat manaca çok büyük kitapta bulmak mümkündür. Kitabın şu cümlelerle bitmesi ise bu risalenin kime olduğunu ve Bilge Kral’ın derin düşüncesini, olaylar karşısındaki realistiliğini ortaya koymaktadır. “Bu mesajı bütün dünya Müslümanlarına göndererek biz açıkça vaad edilmiş bir ülkenin, mucize gösterenlerin ve mehdilerin mevcut olmadığını ifade ediyoruz. Sadece çalışma, mücadele ve uğruna kurban verilen yol vardır.”

İyi okumalar...

 

Abdulvahap KÖSESOY

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis
 

Yorum ekle