okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün831
mod_vvisit_counterDün527
mod_vvisit_counterBu hafta2004
mod_vvisit_counterBu ay12235
mod_vvisit_counterHepsi1839244

Seküler Muhafazakarlık-V

İslam’ın helal-haram gibi sınırları belli olan öğretisi karşısında post-modern düşünce gri alanlar ihdas ederek ‘’aslında böylede olabilir’’ mantığı çerçevesinde esnetme politikası işleterek dini olanın laubalileştirilmesine çalışmaktadır.Herkes yaşamında özgürdür, kimse kimseye karışmamalı,herkesin tercihine saygı duyulmalı,hoşgörülü olmalıyız,günah işleme özgürlüğü de olmalı v.b.gibi argümanlar üzerinden, haramları görünür kılma çabalarının post-modern kültürle ve bu kültürde içkin olan sekülerlikle ilintili olduğunun fark edilmesi gerekiyor.Bugünün siyasi politik argümanlarının da post-modern düşünme biçimine uygun olarak şekillendirildiğini her geçen gün daha belirgin olarak fark ediyoruz.Adalet/hakkaniyet esaslı bir paradigma üzerine oturması gereken siyaset maalesef hevasını ilah edinen kitlelerin memnuniyetini sağlamak için çabalayan bir  mekanizma haline getirilmektedir. 

Helal-haram arasındaki çizginin ortadan kaldırılarak gri alan ihdas etme eylemi, beraberinde İslam’ın yaşam pratiği olan sünnetin de alelade bir şekilde sorgulanmasına ve sünnetin özellikle ahlaka/hayata taalluk eden boyutunun tarihselleştirilmesine sebep olmaktadır.Modern ve post-modern tahakküm karşısındaki en önemli mukavemet hattımız olan sahih sünnetin,modernitenin ilerlemeci tarih algısının tabi neticesi olarak antikleştirilmesi;post-modernliğin ‘’an’’laşan zaman algısı ve hakikatin bilinemezliği ilkesinden hareketle oluşturmaya çalıştığı tatmin ve haz eksenli hayat algısıyla içeriksizleştirilmesi ve/veya ‘’zaman dışı’’laştırılması karşısında Müslümanların müteyakkız olmaları gerekmektedir.En yüce ahlaki donanımın mücessem hali olan Rasul(a.s)’ün sahih sünnetinin pratize edilmesi bugün için modern ve post-modern telakkilerin işlevsizleşmesi için hayati öneme haizdir.

Kalp ve akıl arasındaki muvazene ve insicam bozulduğunda Mü’min bilinç parçalanmış demektir.Kalp ve akıl arasındaki muvazene ve insicamın bozulması modernitenin arzuladığı insan tipinin ortaya çıkmasına sebep olur.Kitab-ı Kerim bir çok ayetinde anlamanın,düşünmenin ve tedebbür etmenin merkezi olarak kalbi zikreder.Kalp ve akıl arasındaki ilişki sahih bir zeminde teşekkül ettirildiği müddetçe ilahi rızaya muvafık eylemlilikler tezahür etmeye başlar.Modernitenin aklı putlaştırmasının ve kalbi ötelemesinin bir neticesi olarak insanlık bugün elleriyle yaptıklarından dolayı karada ve denizde ifsada sebep olmuştur.Dolayısıyla tevhit aynı zamanda kalp ve akıl birliğini ve bunun tabi neticesi olarak eylem birlikteliğini ve nihai kertede kalp-akıl-dil ve eylem ilişkisinin tek bir kaynağın rehberliğini kabul ederek gerçekleştireceğine inanmanın adıdır.Kalp-akıl-eylem ilişkisini sahih zemininden koparan modern ve post-modern süreçler aslında insanı parçalara ayırarak şirke kapı aralamış olmaktadır.Pagan kültürlerin birden fazla tanrıya sahip olmalarının arka planında da hayatı parçalama ve her parçaya hakim bir tanrı ihdas etme inancı vardır.

Bugün, 7.yüzyılda olduğu gibi taştan tahtadan putlar yapılarak bu putlara saygı ve tazimde bulunulmuyor. Dolayısıyla şirki sadece somut nesnelere-taştan,tahtadan yapılma putlara-tapınma/tazim üzerinden tanımlayacak olursak,bugünün şirkini açıklamakta zorluk çekeriz.İçinde yaşadığı döneme/çağa şahitlik yapmak gibi esaslı bir görevi bulunan Müslüman şahsiyetin, şirkin bu yüzyılda kendisini hangi argümanlar ve eylemler ve hangi düşünce/fikir üzerinden ifade ettiğini tespit etmek gibi bir esaslı bir görevi vardır.

Hayatın tevhidi yönü bozulduğunda din ,belli alanlara hapsedilen bir ritüeller sistemi veya manevi bir tatmin vasıtası haline gelecektir.Sekülerliğin istediği tam da budur.Sekülerlik dinsiz bireyler oluşturma gibi bir çabanın içerisinde değildir.Bunun mümkün olmadığını sekülerliğin ortaya çıkış süreci de ortaya koymaktadır.Sekülerlik dini bireysel anlamda yaşamayı,evrenin ve insanın tanımlanmasında din dilinin kullanılmamasını yeğlemektedir.Din kurumsal yapı/kilise çatısı altında özel gün ve gecelerde manevi bir tatmini sağlamak amacına matuf olarak işlev görmelidir.Sosyal hayatın tanzimi,iktisadi,ictimai,hukuki,siyasi,askeri alanların tanziminde ise aklın merkezi rol üstlenmesi gerektiğini ifade etmektedir.Sekülerliğin bu algısını destekler mahiyette Türkiye de camilerin devlet dairesi gibi çalışması ve özel gün ve geceler merkezli bir dini duyarlılık algısının oluşturulmaya çalışılması manidardır.

İslam’ın insan,evren,tarih ve hayat algısında dini ve din dışı/profan bir ayrımın yapılması mümkün değildir.İslam kendisini ‘’ed-din’’ olarak tanımlar ve kendi epistemolojsi çerçevesinde bir ‘’hayat tarzı’’ inşa eder.İslam’ın peygamberlik vasıtasıyla modellediği hayat tarzı ve hayatı anlama ve anlamlandırmada ortaya koyduğu metot kendine özgüdür.Dolayısıyla İslam noktayı nazarından bakıldığında dini-dünyevi,maddi-manevi,ruh-beden,kamusal-özel gibi ayrımlar yapmak söz konusu değildir.Tevhidin dünya görüşünde insan kul olarak kendisini gerçekleştirmek ve hayat algısını bu kulluk bilincine göre inşa etmek zorundadır.Allah bütün  alemlerin rabbi,son peygamber Hz.Muhammet(s.a.v) bütün insanlığın rol modelidir.

Aziz Kur’an bütün bir insanlık için hidayet kaynağıdır.İslam hayatın her veçhesini kuşatır.İnsan etkinliğinin olduğu her alanda ilahi rızaya muvafık eylemlerin nasıl teşekkül edeceğine dair zihinsel formasyonu İslam insana sunar.Kitab-ı Kerim zamanlar üstü yegane mutlak bilgiyi temsil eder.İnsanlık hangi zaman diliminde yaşıyor olursa olsun ancak ve ancak bu mutlak bilgiye ram olarak felaha kavuşabilir.Allah melekleri aracılığıyla kullarını sürekli murakabe eder.İslam’ın dünya görüşünde Allah’tan bağımsız,hadi modern kavramlarla söyleyelim otonom,alan yoktur.Bir yaprağın düşmesinden,rahimlerin neyi gizlediğine kadar her şey Allahın bilgisi dahilindedir ve Allah bize şah damarımızdan daha yakındır.Allah,Aristo’nun dediği gibi evreni yaratıp kenara çekilmemiştir.O her an yaratmaktadır.Dua edenin duasına icabet eder.Hidayeti dileyene hidayet ihsan eder.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız


AddThis
 

Yorum ekle