okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün736
mod_vvisit_counterDün362
mod_vvisit_counterBu hafta1098
mod_vvisit_counterBu ay9182
mod_vvisit_counterHepsi1849962

Hamaney'e ve Nasrallah'a Açık Mektup-I

Siz  ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allaha karşı sorumluluğumuzun hakkıyla bilincinde olun ve ona kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın.Ve Allahın size verdiği nimetleri hatırlayın:siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O’nun lütfu ile kardeş oldunuz;ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan nasıl korudu.Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız.(Al-i İmran 102-103)

Müslüman müslümanın kardeşidir.Ona zulmetmez.Onu düşmanına teslim etmez.(Hadis-i Şerif)

Bismillahirrahmanirrahim

Kendisinden başka ilah olmayan;mutlak alim ve mutlak kadir olan;hiçbir şeye muhtaç olmayan fakat her şeyin kendisine muhtaç olduğu;sinelerde gizli olanları ve gözlerin hain bakışlarını bilen;tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçiren;mustazafların yegane melcesi;müstekbirleri azaba gark eden;rahmeti her şeyi kuşatan;kendisinden istenildiğinde isteyene istediğini veren ve bu vermesi mülkünden hiçbir şey eksiltmeyen;yarattığı bütün mahlukatın bütün isteklerini yerine getirdiğinde mülkünden hiçbir şey eksilmeyen;yarattığı bütün mahlukatın itaat etmesi halinde mülkünde ve otoritesinde herhangi bir artış olmayacak olan;yarattığı bütün mahlukatın asi ve baği olması halinde mülkünden ve otoritesinden hiç bir şey eksilmeyecek olan;insana şah damarından daha yakın olan;zatını tazim ve takdis etmede  kelimelerin kifayetsiz kaldığı ve kendisini ancak yine kendisi kamilen tanımlayabilen;nimetlerini saymakta ve lütfunu ve ihsanını tasvir etmekte şairlerin,ediplerin,alimlerin,ariflerin,zahidlerin,zakirlerin ve şakirlerin aciz kaldığı;şaşmaz terazileri olan Allaha hamd olsun;

Mübeşşir ve münzir olan;sabır ve sebat nişanesi;mazlumların yaranı;bağilerin  kokutucusu;dostlarının sırdaşı,düşmanlarının ceza kırbacı;emin,yürüyen Kur’an;ardından dünyanın en fazla koştuğu fakat dünyanın ardından en az koşan;Fatıma’nın babası,Ali’nin manevi babası;Hamza’nın yeğeni;Hüseyi’nin ve Zeyneb’in dedesi;Hatice’nin kocası;Uhud’un kahramanı;Sevr dağının münzevisi;Hayber’in fatihi;semanın sırdaşı;çölün kardeşi,Mekke’nin muhibbi olan Rasul-ü Zişan (a.s)’a salat olsun;

Rasul-ü zişanın yolunu yol edinen ve bu yolda mal,can,nefis fedakarlığıyla yılmadan yürüyen ehli beyt’e,şehitlere,salihlere,sıddıklara ve bütün müminlere selam olsun.

Muhterem Önderler;

Bu satırların yazarı herhangi bir alanda mütehassıs değildir.Yine bu satırların yazarı bir analist,stratejist,teorisyen ya da titr sahibi biri de değildir.Etnik,mezhebi ve coğrafi aidiyetini dini aidiyetinin önüne geçiren;mezhep holiganizmi vaya etnik ve kültürel faşizm yaparak ümmet coğrafyasındaki zaten akıl almaz bölünmüşlükleri daha da körükleme sevdalısı hiç değildir.Ömrünün son on altı yılını hayata müslümanca bakma ve hayatı müslümanca yaşama mükellefiyetiyle çabalayan ve bugün ümmet coğrafyasında son üç yılda meydana gelen hadiseler sebebiyle ve hassaten son iki yıldır Suriye özelinde yaşanan olayların derdiyle kaleme sarılmaktan başka yapacak bir şeyi olmayan ve bu çabanın da yanlış anlaşılabileceği endişesini taşıyarak, adeta beynini çatlatırcasına, dilin imkanlarından istifade etmek suretiyle meramını anlatma çabasında olan bir müslüman kişidir.Şanı yüce rabbimden dileğim bana meramımı anlatabileceğim bir dil bağışlamasıdır.

Muhterem Önderler;

Ben İran devrimiyle yaşıt sayılırım.Doksanlı yılların ikinci yarısında Allahın lütfuyla İslami şuurlanma sürecim başladı.O günden beridir başta içinde yaşadığımız ülkenin İslamcı entelektüel havzası olmak üzere İran,Pakistan,Mısır,Filistin,Bosna,Cezayir,Tunus gibi müslüman beldelerdeki alim,arif ve entelektüel şahsiyetlerin eserleriyle ümmetçi çizgimizi netleştirmeyi ve Kudüs’ten Çeçenistan’a,Kabil’den Bosna’ya kadar tüm İslam beldelerindeki Müslümanların dertleriyle dertlenmenin,onların soluğuna bir soluk,dirençlerine bir direnç ve umutlarına bir umut olma düşüncesiyle ceht etmenin ulviliğine inanmanın müminliğimizin alameti farikası olduğu bilinciyle hareket etmeyi yeğledim.İslam’ın millileştirilmesinin en büyük tehlike olduğunun bilincinde olarak bugüne kadar ümmet bilinci ve Müslümanların vahdetini önceleyen bir bakış açısına sahip oldum ve hala da o düşüncedeyim.Ümmetin şayet bir kurtuluşu söz konusu olacaksa bu ancak,etnik,kültürel ve mezhebi aidiyetlerimizi dini aidiyetimizin önüne koymadan, vahdet hakikatine yaslanarak olacaktır diye düşünüyorum.

Üniversite tahsilim boyunca ve sonrasında İran devriminin oluşmasında çok ciddi emeği olan Dr.Ali Şeraiti,Murtaza Mutahhari,Beheşti,Cevad Bahoner,Mustafa Çamran gibi şahsiyetlerin eserlerini büyük bir dikkat ve titizlikle okudum.Ali Şeraiti’nin Hüseyniye’yi İrşatta verdiği derslerin İran’ın okuyan gençliği üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunu öğrendim.Bu mütecessis/araştırmacı ruhun hem kendi medeniyet havzasını hem de batı medeniyetinin asli unsurlarını çok iyi etüt ettiğini ve İslamcılık hareketinin 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başlarındaki savunmacı duruşunun aksine,moderniteyi ve küreselleşmeyi bilen ve kendi dini referanslarıyla modern dünyaya üst perdeden konuşabilen cevval bir müslüman şahsiyet olduğuna şahit oldum.İran’ın Safevi Şiası’ndan kurtularak Ali Şia’sına geçmesi gerektiği hakikatini ortaya koyan bu entelektüelin maalesef bugün İran’da sakıncalı ilan edildiğine de şahit oldum.Şeriati’nin dikkat çektiği Safavi Şiasını bugün zat-ı alilerinizin temsil ettiği makamlar tarafından da özümsendiğine ise üzülerek şahit olmaktayım.

Muhterem Önderler;

İran devriminin olduğu tarihte dünya Fransız devriminden beridir, yani yaklaşık iki yüz yıldır, bir durağanlık içerisinde idi.Hatta dönemi değerlendiren batılı entelektüellerin,yanlış hatırlamıyorsam Boudrillard’ın, ifadesiyle tarih donmuş bir vaziyetteydi.Batı dünyası yıllar sonra yazacağı liberalizmin zaferi ve demokrasinin yeganeliği tezlerinin labaratuar ortamlarında olgunlaşmasını bekliyordu.Çünkü onlar için İslam bu çağa hitap edebilecek,bu çağın insanına yön tayin edebilecek bir imkandan yoksun idi.Modernite ve küreselleşme denen olgular insanın hayatını bir bütün olarak kuşatmış ve din ancak bir tatmin vasıtası haline ge(tiri)lmişti.

Yaşı oldukça ilerlemiş bir pir-i faninin 1 Şubat 1979 da kendisini 4,5 milyon kişinin karşıladığı Mahrabat havaalanına ayak basması ve ardından Küresel sistemin bu coğrafyadaki ileri karakolu pozisyonunda olan İran’ın seküler elitlerinin ülkeyi terk etmek zorunda kalması bir anda tüm dikkatleri ,özellikle mazlum ve mahrum halkların tüm dikkatlerini ,bu coğrafyaya çevirdi.İran devrimi 20.yüzyılda son iki yüz yıldır sürekli savunma pozisyonunda kalmış  Müslümanların diriliş umutlarının yeniden canlanmasını sağlamıştı.

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız



AddThis
 

Yorum ekle