okumali

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün399
mod_vvisit_counterDün527
mod_vvisit_counterBu hafta1572
mod_vvisit_counterBu ay11803
mod_vvisit_counterHepsi1838812

Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar/Toshihiko İZUTSU

Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünce iyi anlatılamazsa yapılması gereken şeyler yapılamaz.Ödevler gereği gibi yapılamazsa töre ve kültür bozulur.Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar.Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını işin nereye varacağını bilemez.İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.(Konfüçyüs)

Bir fikir ve düşünce veya ideoloji kavramsal özgünlüğünü gerçekleştirmeden içerik üretemez.Aparma kavramlar,aparma düşünceler üretir.Fikirler ise kendilerini anahtar kavramlarıyla temellendirir.Kavramların içerik kazanması tarihi,kültürel birikimle ve uzun soluklu bir süreçte gerçekleşir.Hangi toplum olursa olsun hayatındaki kavramların mutlaka tarihi ve kültürel bir temeli söz konusudur.Tarih ve kültürün oluşumunda ise din faktörünün önemi yadsınamaz.Hatta insanlık tarihine,Kur’an zaviyesinden bakıldığında, din faktörünün belirleyici olduğu yani özneleştiği apaçık bir şekilde görülecektir.

İster semavi ister beşeri dinler olsun öğretisini hitap ettiği toplumun gündemindeki kavramlara semantik müdahalelerde bulunarak yani toplumun hayatındaki mecrasından sapmış  kavramları asli mecrasına döndürerek bir dönüşüm gerçekleştirir. Bazen de bizzat kendisi kavramsallaştırmada bulunarak hitap ettiği kitlenin zihin dünyasını inşa eder.Tahlil etmeye çalışacağımız eser, Kur’an’ın muhatabının zihnini inşa ederken hitap ettiği toplumun diline  nasıl bir semantik müdahalede bulunduğunu ve kendi kavramlarını nasıl özgün bir şekilde beyan ettiğini anlamak açısından oldukça önemli bir eser.Kitabın İslami araştırmalar alanında çalışma yapanlar için önemli bir başvuru eseri olduğunu ifade etmek gerek.

Bir toplumu dönüştürmenin en kestirme yolu o toplumun kullandığı dilin dönüştürülmesidir. Yukarıda Konfüçyüs’ten alıntıladığımız parçada da görüleceği gibi dildeki değişim toplumun bütününü etkileyen ve uzun vadede yeni bir toplum inşa eden bir süreci ifade eder.Bu sürecin en yakın şahitleri olarak Türkiyeli Müslümanlar’ın son yüzyılda muhatap oldukları dil deformasyonu göz önüne alındığında söylemek istediğimizin daha kolay anlaşılacağını düşünüyoruz.

Ali BULAÇ’ın kitabın başında dikkat çektiği Izutsu’nun semantik analiziyle ilgili hadisi temel kaynak olarak kullanmaması ve cahiliye Arap şiirine gereğinden fazla önem atfetmesi rezervini yedeğimizde tutarak kitabı değerlendirmemiz yerinde olacaktır diye düşünüyoruz.

Izutsu kavramların zihinde oluşturduğu anlam ile ilgili verdiği iki örnekle anlamın tarihi süreçte kazandığı mahiyetin önemine ve kavrama muhatap olan toplumun zihin dünyasının nasıl işlediğine yönelik  önemli veriler sunmaktadır.Misal olarak ‘Masa’ örneğinde Izutsu bazı toplumların masa dendiğinde yuvarlak,köşeli,uzun veya kısa gibi ayrıntıları önemsemediğini,farklı tür ve şekillerdeki bütün masaları ‘’masa’’kavramıyla açıkladığını ve fakat bir diğer toplumda masa dendiğinde onun şeklinin ve türünün daha önemli olduğunu ifade ederek anlamın nasıl değişiklik gösterdiğini ifade etmeye çalışmaktadır.

Yine İngilizcedeki ‘’yosun’’ örneğinde ise bir sözlüğün yosunu ‘’istenmeyen yerde biten yabani ot’’ olarak tanımladığını fakat doğa aleminde istenmeyen bir ot olamayacağını ‘’istenmeyen’’ ifadesinin insan zihninin nesneleri değişik amaçları için tasnif eden yönünden dolayı böyle bir ifadenin doğmuş olabileceğinden bahsetmektedir.Dolayısıyla yazara göre ‘’masa’’ ve ‘’yosun’’ gibi son derece basit gibi görünen kavramların zihinde oluşturdukları anlamlarda böylesine bir fark varken, dinin bir toplumda oluşturduğu kavramsal çerçevenin bir başka toplumda nasıl anlaşılacağı ile ilgili etraflıca düşünme gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Burada dikkat çekilmesi gereken önemli hususlardan biri de bir dilin başka bir dile tam anlamıyla  çevrilip çevrilemeyeceği veya bir başka dilde düşünmenin mümkün olup olmadığı hususudur.Kur’an’ın Arapça indirilmiş bir kitap oluşu ve Arapçanın halen kullanılagelen ve orijinalitesini muhafaza eden bir dil olması ve Kur’an’ın muhatap kitlesinin zihnini inşa ederken onların dünyasındaki kavramlara semantik müdahalede bulunması ve bazı durumlarda kendi özgün kavramlarıyla tebarüz etmesi bize Kur’an’ın kamil manada anlaşılması için Arap dilinin özelliklerinin mutlaka öğrenilmesi gerektiği gerçeğini deklare eder.

Tam bu noktada bir başka dilde düşünmemin mümkün olmadığını ifade etmekte fayda var.(Bkz.Sedat TÖREL Çeviri Sanatı) Çünkü dil tarihi ve kültürel unsurlarla bir süreç dahilinde gelişir ve tebarüz eder. Başka bir dilde düşünmek o dilin tarihi ve kültürel süreçte geçirdiği tüm evrelere aşina olmayı gerektirir ki bu mümkün değildir.

İzutsu’nun kuranın anahtar kavramlarından ‘’KÜFR’’ kavramını ele alarak bu kavramı inançsızlık olarak örneğin İngilizceye çevirdiğimizde ‘’disbelief’’ kavramını kullanmamız gerekecek ki bu kavram ile kuranın ‘’KÜFR’’ kavramı arasında çok ciddi farklar ortaya çıkacak ve ‘’KÜFR’’ kavramının yapısal kökeninde yatan tüm zihinsel tavır yok olacaktır.Bu husus gerçekten de üzerinde durulmayı hak ediyor.Küfr,şirk,zulüm,nifak v.b. kavramların başka bir dile aktarılırken eğer Kur’an’ın bu kavramlara yüklediği mana bilinmezse ortaya ciddi anlama problemleri çıkacaktır.

Türkiyeli Müslümanlar olarak bu sorunun tam göbeğinde olduğumuzu düşünüyorum.1990 lı yıllarda bir dostum imam olan arkadaşının özellikle Cuma vaazlarında ve hutbelerinde meseleyi bir şekilde ‘’TAĞUT’’ kavramıyla irtibatlandırdığını ,fakat cemaatin bu kavramı tavuk yada tabut olarak anladığını, çekincesinden dolayı da imam efendiye durumu izah edemediğini espirili bir dille anlatmıştı.İşin latifesi bir yana anahtar Kuran kavramlarının anlaşılması noktasında bugün ciddi problemler olduğunu düşünüyorum.

Mesela bugün ‘’ŞİRK’’ kavramının içi nasıl doldurulacak sorusuna verilecek pek bir cevap yoktur.Şirk dendiğinde Allaha ortak koşmak ve putlara tapmak gibi yaygın bir tanımlama yapılmakta ve fakat bugünün şirkinin nasıl tebarüz ettiği ifade edilememektedir.Ya bugün şirk yoktur!,çünkü cahiliye devrinde olduğu gibi taştan,tahtadan helvadan put yoktur,ya da şirk biçim değiştirmiştir fakat biçimi, hakkında bir malumat yoktur.

KÜFR kavramı için de aynı durum söz konusudur.Kafir dendiğinde toplumdaki yaygın kanaat dinsizliktir.Fakat Kuran Kafirun suresinde kafirlerinde bir dini olduğundan bahsetmekte ve son kertede ‘’sizin dininiz size benin dinim bana’’ demektedir.Demek ki KÜFR kavramı Kur’an’ın muradına uygun olarak anlaşılamamakta yada anlatılamamaktadır.Salih amel,marufu emretme ve münkerden nefyetme,tuğyan,fısk,fücur….gibi kavramlarda yukarıda örnek vermeye çalıştığımız KÜFR ve ŞİRK kavramlarında olduğu gibi anlam buharlaşmasından nasibini almıştır.

Sonuç olarak Kuran kavramlarının Kur’an’ın muradına uygun olarak anlaşılması açısından eserin önemini belirtmemiz gerekiyor. Ancak kitabın başında da ,Ali BULAÇ’tan mülhem ,kısaca dikkat çekmeye çalıştığımız gibi eserin hadisi gündemleştirmemiş olması ve cahiliye şiirine gereğinden fazla atıfta bulunması hususları da göz önünde bulundurularak istifade  edilebilir.

Vesselam….

 

Kamil ERGENÇ

Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

   


AddThis
 

Yorum ekle