okumali

Üye Girişi

Site İçi Arama

Ziyaretçi İstatistikleri

mod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_countermod_vvisit_counter
mod_vvisit_counterBugün827
mod_vvisit_counterDün362
mod_vvisit_counterBu hafta1189
mod_vvisit_counterBu ay9273
mod_vvisit_counterHepsi1850053

Kimler Sitede

Şu anda 20 ziyaretçi çevrimiçi

Montessori Çılgınlığı

Eğitimle ilgili bir yenilik olduğunda geleceğimiz açısından umutlarımız artıyor. Tahlilini yapmaya çalışacağımız kitap bu açıdan bence çok değerli. Kitabımız 23 bölümden oluşuyor.

Eğitimin bütün amacı öğrencileri seçme ve yerleştirme puanları almaya yönelik olduğunu , bu yüzden klasik eğitimin problemlerini daha açık görmezin mümkün olduğunu savunarak kitaba başlıyor.Montessori çocukların ilgi ve becerilerinin bağımsız aktivitelerden kaynaklanan kendine güvenin ve esas ilkeleri olarak nezaket ve saygının anlam kattığı bir çatışma ortamı sağlamaya çalıştığını iddia ediyor.Yazar Fabrika modeli eğitim modelini eleştirerek, öğretmenin iradesini ortaya koyup ve çocuktan sorgulamadan itaat istediğini, çocukların  boş bir beyaz sayfaya benzetildiğini. Buna dayanarak tekbir seçeneğe mahkûm edilip, kendi irademizi onların yerine koyduğumuzu vurguluyor.Doğal olmayan bir eğitim ortamının  kaçınılmaz şekilde zararlı parazit dersler yarattığını ,Montesori de ise çocukların  memnuniyet müptelası olduğunu , keşfetmenin heyecanına vardıklarını bunun sonucu olarak hatırda tutma kalitesinin arttığına değiniyor.

 

 

Gerçekten Beni Duyuyor musun?

İçinde bulunduğumuz zamanın en büyük problemlerinden biri eğitim… Büyük bir teknoloji köyüne dönüşen dünya ve doğruların her geçen gün değiştiği zamanlar… Eğitimin başlangıç mekânı aile ve ilk öğretmen annenin dertlerine derman olmak isteyen bir kitap…Annelerin de insan olduğuna özellikle değinen, kendi annesiyle kendini karşılaştırıp, daha iyi anne olma yollarını arayan duyarlı annelere sesleniyor.Bazen kendi çocuğunun yapısı ve kişiliği düşünülmeden girişilen alıntı anneliği eleştirirken başarısız olunca veya bunalınca yapıcı olunması gerekliliğini satırlara serpiştiriyor.Çocukluklarına ideal anneyi yansıt/(a)mayan kişilerde huzursuzluk ve suçluluk başladığını belirtiyor. Bunu üç başlık altında toplanabileceğini vurguluyor.

 

Dünya Sistemleri Analizi

Filozoflar insanların rasyonel yetkilerini kullanarak doğrudan hakikatin farkına varabileceklerini öne sürdüler. Gerçeğin ampirik (deneysel)  analizce öncelik verilmesi gerektiği savunuldu.18. Yüzyılın sonlarına doğru felsefe ile bilim arasında boşanma meydana geldi.(Deneysel bilim) (tüme varım yapılıp-kurumsallaşmış olmalıdır.)19 yüzyılda felsefe ikiye bölündü: doğa bilimler-beşeri bilimler.Bilginin ikiye bölünmesi çok önemli bir problemi de ortaya çıkardı; doğruyu aramak ve iyi-güzelin aranması arasında engel oluştu. Böylece doğa bilimciler değerden bağımsız olduklarını iddia ettiler.

 

Yahya Kemal,Hayatı ve Fikirleri

Yahya Kemal 2 Aralık 1884'te Üsküp'te doğmuştur. Babası Nişli İbrahim Naci Bey, annesi Leskofçalı İsmail Paşazade Bey'in kızı Nakiye Hanımdır. Asıl adı Ahmet Agah'tır. İlk tahsiline Üsküp'teki Yeni Mektep'te başlamıştır (1889), daha sonra Mektep-i Edeb'e girer (1892), orta öğrenimine Üsküp İdadisi'nde başlar (1895). Selanik'e taşınırlar ve Selanik İdadisi'ne devam eder (1897). Aynı yıl annesinin ölümü üzerine Üsküp'e dönerler. Yahya Kemal, üvey annesi ve babası arasındaki geçimsizlikten dolayı istanbul'a gönderilir (1902). Yıl ortası olduğu için İstanbul'da bir okula kayıt olamaz ve boşta kaldığı bu sürede devrin siyasi akımlarına yaklaşır.

 

İslami Uyanışın Problemleri

Kitap bütün boyutlarıyla aşırılığı birinci bölümde incelemeye başlıyor. Ortadan uzak,kenarda uçta durmak olarak aşırılığın tanımını yapıyor. İslam’ın her şeyde orta yol olduğunu Bakara 143 ayeti ile delillendiriyor. İslam toplumunda bir adalet ve denge unsuru olduğunu fakat aşırılığında beraber getirdiği sınır tanımazlık ileri gitme şiddet göstermeyle toplumsal dengelerin alt üst olduğuna değiniyor.Maide 77 ve sizden öncekiler yalnızca dinde aşırılık yüzünden mahvoldular.’ Hadisini aktarıp bahtiyar kişinin başkalarından ders alan kişi olduğunun altını çiziyor.İslam’ın getirdiği zorunlu ibadetlerin ferdin ruhunu acıtıp yücelere çıkardığını namaz zekat ve haccın ferdi ibadetler olduğu kadar toplumsal bir ibadet olduğunu vurguluyor. Ayrıca yapılan ibadetlerin insanın yeryüzünü onarma mamur hale getirme görevini aksatmadan yapması gerektiği ve yeryüzündeki bütün faaliyetlerin Allah’a bağlı kalındığı sürece ibadet ve cihad olduğuna değiniyor.

 

Müstağniliğin Panzehiri Tevhid-I

‘’Belki de kapsamı hızla genişleyen çeviri faaliyetlerini temellendirmek için,Müslümanlara tıp,simya ve pozitif bilimlerle tanışmayı cazip gösteren ne pratik faydacılık,ne de felsefi-teolojik sorunlarla uğraşmalarına sebep olan teorik faydacılık yeterli olabilirdi,eğer Muhammed’in dini ta başlangıçtan itibaren bilimin(ilm) rolünü dinin ve böylece bütün bir insan hayatının asıl itici gücü olarak öne sürmemiş olsaydı…’’Bilim’’ İslam’da böylesine merkezi bir konuma yerleştirilmiş,hatta neredeyse dini bir saygı görmüş olmasaydı,muhtemelen çeviri faaliyeti, olduğundan daha az bilimsel,daha az sürükleyici ve daha çok yaşamak için pek zaruri olanı almaya –gerçekte bilinenden farklı bir şekilde-sınırlanmış olarak kalırdı.’’(Franz Rosenthal’dan aktaran Prof.Dr.Fuat SEZGİN,İslam’da Bilim ve Teknik,Cilt I s.5,İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş.)

 

Şair ve Patron

Prof. Dr. Halil İnalcık; yirmi beşten fazla kitabı ve üç yüzü aşkın makalesi bulunan bir bilim insanı, tarihçidir. Siyasi tarih, sosyal ve ekonomik tarih, Osmanlı toprak rejimi ve tımar sistemi, Osmanlı hukuku, Osmanlı şehir tarihi, Osmanlı ticaret tarihi, Çözülme ve Reform dönemlerinde sosyo-ekonomik değişimler ve dönüşümler gibi konularda eserleri bulunmaktadır ve Osmanlı tarihinin hemen hemen tüm dönemleri hakkında araştırmalar yapmıştır. Burada, İnalcık'ın, "Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme" alt başlığını taşıyan "Şair ve Patron" adlı eserini inceleyeceğiz. Şair ve Patron'un ilk baskısı 2003 yılı nisan ayında, beşinci ve son baskısı ise 2013 yılı eylül ayında, Doğubatı Yayınları tarafından, Ankara'da yapılmıştır. Eser, seksen sekiz sayfa olup, doksan dört adet kaynak, eser üzerinde ustalıkla kullanılmıştır, Türkçe olarak kaleme alınmıştır ve henüz herhangi bir dile çevrilmemiştir. Eser;"Patrimonyal Devlet ve Sanat, Osmanlı Saray Kültürünün Gelişmesi ve Osmanlı Divan Şu'arâsı, Patron ve Klasik Şiiride Sanat Anlayışı, Şu'arâ Tezkirelerinde Şair ve Patron, Fuzûlî ve Patronaj, İn'âm Defterlerinde H.909-917 Yıllarında Bağış Alan Şâirlerin Menşei ve Mesleği" olmak üzere altı bölüm ve kaynakçadan oluşmaktadır. 

 

Sis Şiiri Hakkında

Tevfik Fikret'in Sis şiiri Servet-i Fünun edebiyatının manifestosu gibidir. Fikret şiirde, doğrudan muhatabına söylemediği sözleri ve hatta hakaretleri bir sahn-ı mezalim, bir facire-i dehr olarak adlandırdığı İstanbul'a haykırır. Bu haykırış bizzat İstanbul'a veya İstanbul temi üzerinden devrin yönetimine veya da her ikisine birlikte de olabilir. Mehmet Kaplan'a göre;"Sis şiirinde Fikret'in kötümserliği İstanbul'un maddi ve manevi bütün varlığına karşı duyulmuş kuvvetli bir nefret halinde kendini gösteriyor." M.Kaplan'ın bu sözünden yola çıkarak şiire bakacak olursak genelinde olduğu gibi yine bir kısım kötümser İstanbul manzarasının ardından, "...ulu mâbed, ...şanlı mebâni-i münâcât kubbeler" gibi ifadeler de karşımıza çıkar.